Nevizade'nin Keyfi
2013 yazında aramızdan ayrılan Gökhan Yılmaz’ın açmış olduğu Keyif Restaurant işletmede garson olarak çalışmaya başlamış Mustafa Güler’e emanet. Eski patronunu hem ağabey, hem öğretmen hem de bir baba olarak gördüğünü anlatan Mustafa Bey nasıl bir miras devraldığının farkında. Mottosu “İyi yoktur, daha iyi vardır” olan genç patron “‘Ben biliyorum, öğrendim’ dediğin an kaybetmeye başlıyorsun” diye açıklıyor motivasyon nedenini.
Henüz 10 yaşındayken Malatya’dan İstanbul’a gelen Mustafa Güler bu sektöre Nişantaşı’nda bulunan ve bir dönem oldukça meşhur olmuş fakat şimdi varolmayan Hasır Restaurant’ta başlamış. Sonrasında ise bir dost tavsiyesi ile yaklaşık 15 yıl önce de buraya başlamış. Nevizade’nin eski ve istikrarlı meyhanesi olan Keyif, çatısı olmayan eski bir kömür deposundan dönüştürülmüş. Duvarlarda 100 yıldan daha yaşlı olan orijinal taşları görebilirsiniz. Ahşap, tahta ve demir ağırlıklı bir dekorasyonu var. 3 katı bulunan meyhanenin orta katında her akşam canlı fasıl müziği icra ediliyor. En üstte ise terası bulunmakta. Bir müdavim meyhanesi olan işletmede müşterilerin çoğuna sipariş sorulmazmış çünkü ne yiyip içtikleri çok iyi bilinirmiş.
Mutfak alışverişini bizzat yapan Mustafa Bey bütün mezeleri “eskisi gibi” yaptıklarını söylüyor. “Hani deriz ya, ‘Nerde o eski lezzetler?’ Eskiler en doğruyu bulmuş. Para kazanma hırsı yılların getirisinden bir şeyler eksiltmiş. Bu eksiklik de lezzete yansımış. Biz bir şeyleri eksiltmeden eski alışkanlıkları devam ettirmeye çalışıyoruz. Yaprak ciğer, levrek buğulama, köpoğlu, fesleğenli hardal soslu levrek ile yemek sonrası verilen sufle ile Hatay’dan getirdikleri çıtır kabak tatlısı öne çıkan lezzetlerden. Yemeklerin sade görünümlerini ise şöyle açıklıyor Mustafa Bey: “Sunumda süslemeye karşıyım. Ne kadar çok süs varsa o kadar çok defosu vardır. Mezenin süsü lezzetidir. Müşterilerin o ilk çataldan sonra yüzleri ekşimeden mutlulukla yemeleri benim için en güzel süs.”
Meyhanecilik oldukça fedakarlık gerektiren de bir iş. Bir yandan da keyifli. Madalyonun iki farklı yüzü gibi. “Hiç büyümeyen bir çocuk gibi sürekli ilgi göstermelisiniz. Her gün yeniden başlayan, müşteri memnuniyetinin çok zor yakalandığı bir iş. Örneğin, 2 saatini meyhanede geçiren bir kişiye 1 saat 59 dakika mükemmel servis yapıp, son dakikada kahvesini kötü götürürsen akılda o kötü olan kalıyor.” Bu yanıyla herhangi bir sahne sanatı gibi her dakika performans gerektiren bir meslek. Lakin bu işi yaptıran güzel yanları daha baskın. “Günü dolu dolu yaşıyorsun. Sıkılmaya, bunalmaya vaktiniz yok. Algınız sürekli açık olmak zorunda. Sizi tembelliğe itmeyen bir iş. Çok çeşitli insanlar tanıyorsun bir de. Kişisel gelişimine çok katkısı oluyor. Ulaşması zor insanlarla biz burada yakın ilişkiler kurabiliyoruz. Şakalaşıyoruz, muhabbet ediyoruz.” Bu düşüncelerle mesleğini severek Mustafa Bey’in en büyük mutluluğu ise servis başladığı saatlerde yeni gelen müşterilere “Yerim kalmadı” demek. Umarım hep dolu dolu günler geçirir…